Şiddetli bir nehrin akıntısına kapılmış gibi,
zamanın akıntısına kapılıp sürüklenmeye başlamıştım. Zaman bozuk bir musluktan,
akan su gibi durmak bilmeden, benden haftaları, ayları hatta yılları almaya
başlamıştı. 16 yaşıma girmiştim. Günlerim ev işlerini yapara, dedem ve
anneannemin öğrettiği, ev hanımlığı ile geçiyordu. İşim olmadığı zamanlar da,
odama kapanıyor, düşüncelere dalıyor, kimi zaman ağlıyordum. Günler sanki
müebbet yemiş bir suçlu gibi, esaret içinde geçiyor sanıyordum. Annem dedemleri Antalya’ya davet etmişlerdi, dedemler
olumlu karşıladılar. Bu benimde gideceğim anlamına gidiyordu. Biraz olsun
içimde gizlenen karanlığın, ışıklarla yok olacağını düşünüyordum. Ayrıca
denizi, çok sevmem ve ona olan tutkum farklıydı. Biraz olsun rahatlamıştım,
azda olsa içimdeki sıkıntılar geçmişti sanırım.
Yolculuk günü gelip çatmıştı. İçimde heyecan,
sevinç ve hüzün gibi duyguların, karıştığı bir durumdaydım. Annemi göreceğim
diye içimdeki sevinç çok büyüktü. Nihayet yola çıkmıştık, bu yolculuk benim
içimdeki çaresizliği alıp götürüyordu, yolda ilerleyişimiz içimdeki dertleri
arkamda bırakıp, onlardan uzaklaştığımı düşünmeme yol açıyordu. Evde kapalı
kalmam yüzünden bu yolculuk benim için özgürlük gibiydi. Antalya çok güzel bir
şehirdi. Her yeri faklı güzelliklerle dolu bir cennet gibi gelmişti bana,
annemle üvey babam bizi karşılamıştı. Ben
sadece annemin elini öpmekle yetinmiştim, üvey babam daha çok ilgileniyordu
benimle. Annemin davranışları ve bakışlarını yıllar bile ısıtamamıştı sanki,
aynı soğuk davranışlar ve bakışlara maruz kalmıştım. Antalya da günler su gibi geçiyordu. Özgürlük
ve deniz zamanın hızlandırmıştı sanki! Gündüzleri sadece denizle yetinmiyor,
gezip dolaşıyorduk. Geceleri ise balkonda oturup sohbet ediyorlardı. Annemin
bir dost adında bir köpeği vardı. Onu kucağından indirmiyor, öpüyor, oyunlar
oynayıp banyo bile yaptırıyordu. İçimde ki kıskançlığı tahmin bile edemezsiniz.
Geri döneceğimiz günün sabahında, balkana çıktım, köpeği görünce dost gel
dedim. Tuttum sarıldım neden diye sordum. Annem neden seni öpüp kokluyor, seni
bu kadar çok seviyor peki neden beni sevmiyor. bana hiç sarılmadı, hiç öpmedi
demiştim. Neden bana da biraz ilgi göstermiyor diye ağlamaya başlamıştım,
sesimi duymasınlar diye, yüzümü ellerimi kapatmıştım. Başımı çevirdiğimde
annemin, balkon kapısında durduğunu fark ettim. Benim söylediklerimin hepsini
duymuştu, ben belki sarılacak diye beklerken,
-
Annem git elini yüzünü yıka,
sonrada sofrayı hazırla dedi. Sonra dostu kucağına alıp, öpüp koklamaya başladı.
Yine içimde bir burukluk ile banyoya doğru
koştum. Elimi yüzümü yıkadım, sofrayı hazırladım, kahvaltıdan sonra şehri son defa gezmek için,
dışarı çıkmak için hazırlandık annem saçlarını tarıyordu, öyle güzel, ipek gibi
saçları vardı. Tarağa takılan saçlarını
atmamı söyledi. Kıyamadım, atamadım toplayıp öpüp oklayıp, cebime koydum. Önce denize gittik, sonra biraz şehri dolaşıp,
akşamüzeri eve geldik. Son hazırlıkları tamamlayıp yola çıkmak için hazırlıklar
bitince. Annem beni kenara çekti, artık 16 yaşındasın, evlenecek yaştasın,
hayırlı bir kısmet çıkar yuvanı kurarsın dedi. Son nasihatlerini de verip
anneanneme döndü. Anneannemi tembihliyordu, artık göze görünen genç kız gözünüz
üzerinde olsun, dikkat edin akılı olsun diyerek tembihledi. Otogara vardık ve
otobüse bindik. Artık dönüş yolundaydık, yine aynı cehennem hayatına doğru yola
çıkmıştık. Aslında yine kaderin hakkımda çok büyük bir karar aldığından. Başıma
açacağım en büyük hatalarımdan birine doğru yola çıkıyormuşum meğer…..