12 Haz 2014

vuslat 2. bölüm Okul Yıllarım

Aslında annemin yada üvey babamın, anlattıkları benim için, pek fazla bir önem taşımıyordu, henüz altı yaşında bir çocuktum, artık babamın olmayacağını bile anlayamamış, mahzun bir çocuk vardı karşılarında. O yaşımda anlayamadığım gibi, hala bir annenin evlatlarından vazgeçmesini anlayamadım. Neyse konumuza devam edelim. Artık annemi senede bir yada iki kez görebiliyordum.  Zaman benim için hem anaya, hem de babaya hasret geçiyordu. Annem beni ayda bir defa ararsa, arardı. Yani bir annenin evladına yapacağı, annelik bu mu?

Babamın adı artık dedemlerin evinde tabu olmuştu, kimse bahsedemez, hatta anamazdı. Benim ağzımdan baba kelimesi çıkınca, kızar ve tekrar bahsetmemem için tembihlerlerdi. 6 yaşıma kadar sadece babamı bir defa gördüm, hayal meyal hatırlayabiliyorum, belki de tam hatırlayamıyor, gençlik yıllarından kalma bir resmi ile hayaller kuruyordum. Geceleri ağlıyor, hep içimdekileri resmine anlatıyordum. Artık okul çağım gelmişti. Dedem beni okula yazdırdı. Hem okula yazılmam dedemin içini biraz olsun, rahatlatmıştı. Okulda edineceğim arkadaşlarım ve öğretmenlerimin, bana anne ve babamın yokluğunu biraz da olsa azaltacağını düşünüyordu. Okula dedemle gider ve geri dönerdik. İlk okul yıllarım biraz hüzün ve biraz sevinçle geçiyordu. Ben çocukluğun verdiği bir tasasızlıkla okula gidip geliyordum, ne annemi, nede babamı unutmadım elbette ama azda olsa, onların yokluğunu okulda çocuklar sormadıkça aklıma getirmemeye çalışıyordum. Okulda olduğumuz bir gün, bir arkadaşım rahatsızlandı, annesini aradılar, annesi geldi ve çocuğuna sarılıp onu teselli etmeye çalışıyordu. Ona bir tanem, canım kızım demesi, beni daha önce bilmediğim bir acıyla sarstı. Ben annemin yokluğunu o gün, tüm bedenimde hissettim. Arkadaşımı ne kadar kıskandığımı bile bilmiyordum. Herkes onların başında, izlerken anne ve kızını, ben sınıfa koşup, kıskançlığım verdiği hüznü gözyaşlarımla boşaltmaya başladım. Sınıfa gelen öğretmenim benim ağladığımı görünce sordu, ne oldu vuslat sana  diye. Tam anlatmak istediğim zaman arkadaşlarımda gelip ağladığımı gördüler.  Arkadaşlarımın meraklı bakışları ve soruları karşısında başımı kollarımın arasında, sıraya koydum. Belki utandım, belki de tıkanmıştım. Çektiğim zorluğu gören öğretmenim, kolumdan tutup, beni müdürün odasına götürdü. Müdürle beraber tatlı bir dille, bana ne olduğunu soruyorlardı. Dökülen gözyaşlarımla beraber dudaklarımdan döküldü, içimdeki isyan. Öğretmenim belki ölürsem, annemde gelip bana sarılır, belki de beni de ağlamamam ve rahat olmam için beni teselli ederdi. Herkesin kardeşi, annesi ve babası var, benim neden yok diye çıkmıştı cümleler dilimden. Bu söylediklerimden başka bir şey  söyleyemedim. Gözyaşlarım beni hızlı bir şekilde terk ediyor, durmak bilmiyorlardı. Öğretmenim, bak kızım hayat seni seviyor dedi. Eğer hayat seni sevmezseydi, ben arkadaşların, deden, olmazdık değil mi diye beni teselli etmeye çalıştı. Öğretmenimden duyduğum bu sözler ve sevgi beni birazda olsa teselli etmiş ve ağlamayı durdurmuştu.

İlk okul yıllarım, sorunlu geçti. Orta okul yıllarımda ise yalnızlığı seçmiş, kendime koyduğum hedefi yakalamak için, çok sıkı bir şekilde çalışıyordum. Ne kimseyle konuşuyor, nede oyunlarına katılıyordum. Bulduğum her fırsatta, derslerime çalışıyor ve hemşire olmak için elimden gelenin, fazlasını yapmaya çalışıyordum. Artık okuyup hemşire olmak benim hayatımın, tek anlamıydı. Kararlıydım olacaktım. Bu kararlılığım sayesinde. Ortaokulun bitiminde Anadolu lisesi sınavını kazanmıştım. Artık bir engelin kalmadığına, sıkı çalışmayla hedefime çok yakın olduğuma inanıyordum. Çok mutluyum artık, hemşirelik kesin diyordum. Tabi ki annemden o darbe gelinceye kadar…


11.06.2014    Mehmet Halis ERDiNÇ                         hikayemizin asıl adresi www.soylerim.com

vuslat 2. bölüm Okul Yıllarım

Aslında annemin yada üvey babamın, anlattıkları benim için, pek fazla bir önem taşımıyordu, henüz altı yaşında bir çocuktum, artık babamın olmayacağını bile anlayamamış, mahzun bir çocuk vardı karşılarında. O yaşımda anlayamadığım gibi, hala bir annenin evlatlarından vazgeçmesini anlayamadım. Neyse konumuza devam edelim. Artık annemi senede bir yada iki kez görebiliyordum.  Zaman benim için hem anaya, hem de babaya hasret geçiyordu. Annem beni ayda bir defa ararsa, arardı. Yani bir annenin evladına yapacağı, annelik bu mu?

Babamın adı artık dedemlerin evinde tabu olmuştu, kimse bahsedemez, hatta anamazdı. Benim ağzımdan baba kelimesi çıkınca, kızar ve tekrar bahsetmemem için tembihlerlerdi. 6 yaşıma kadar sadece babamı bir defa gördüm, hayal meyal hatırlayabiliyorum, belki de tam hatırlayamıyor, gençlik yıllarından kalma bir resmi ile hayaller kuruyordum. Geceleri ağlıyor, hep içimdekileri resmine anlatıyordum. Artık okul çağım gelmişti. Dedem beni okula yazdırdı. Hem okula yazılmam dedemin içini biraz olsun, rahatlatmıştı. Okulda edineceğim arkadaşlarım ve öğretmenlerimin, bana anne ve babamın yokluğunu biraz da olsa azaltacağını düşünüyordu. Okula dedemle gider ve geri dönerdik. İlk okul yıllarım biraz hüzün ve biraz sevinçle geçiyordu. Ben çocukluğun verdiği bir tasasızlıkla okula gidip geliyordum, ne annemi, nede babamı unutmadım elbette ama azda olsa, onların yokluğunu okulda çocuklar sormadıkça aklıma getirmemeye çalışıyordum. Okulda olduğumuz bir gün, bir arkadaşım rahatsızlandı, annesini aradılar, annesi geldi ve çocuğuna sarılıp onu teselli etmeye çalışıyordu. Ona bir tanem, canım kızım demesi, beni daha önce bilmediğim bir acıyla sarstı. Ben annemin yokluğunu o gün, tüm bedenimde hissettim. Arkadaşımı ne kadar kıskandığımı bile bilmiyordum. Herkes onların başında, izlerken anne ve kızını, ben sınıfa koşup, kıskançlığım verdiği hüznü gözyaşlarımla boşaltmaya başladım. Sınıfa gelen öğretmenim benim ağladığımı görünce sordu, ne oldu vuslat sana  diye. Tam anlatmak istediğim zaman arkadaşlarımda gelip ağladığımı gördüler.  Arkadaşlarımın meraklı bakışları ve soruları karşısında başımı kollarımın arasında, sıraya koydum. Belki utandım, belki de tıkanmıştım. Çektiğim zorluğu gören öğretmenim, kolumdan tutup, beni müdürün odasına götürdü. Müdürle beraber tatlı bir dille, bana ne olduğunu soruyorlardı. Dökülen gözyaşlarımla beraber dudaklarımdan döküldü, içimdeki isyan. Öğretmenim belki ölürsem, annemde gelip bana sarılır, belki de beni de ağlamamam ve rahat olmam için beni teselli ederdi. Herkesin kardeşi, annesi ve babası var, benim neden yok diye çıkmıştı cümleler dilimden. Bu söylediklerimden başka bir şey  söyleyemedim. Gözyaşlarım beni hızlı bir şekilde terk ediyor, durmak bilmiyorlardı. Öğretmenim, bak kızım hayat seni seviyor dedi. Eğer hayat seni sevmezseydi, ben arkadaşların, deden, olmazdık değil mi diye beni teselli etmeye çalıştı. Öğretmenimden duyduğum bu sözler ve sevgi beni birazda olsa teselli etmiş ve ağlamayı durdurmuştu.

İlk okul yıllarım, sorunlu geçti. Orta okul yıllarımda ise yalnızlığı seçmiş, kendime koyduğum hedefi yakalamak için, çok sıkı bir şekilde çalışıyordum. Ne kimseyle konuşuyor, nede oyunlarına katılıyordum. Bulduğum her fırsatta, derslerime çalışıyor ve hemşire olmak için elimden gelenin, fazlasını yapmaya çalışıyordum. Artık okuyup hemşire olmak benim hayatımın, tek anlamıydı. Kararlıydım olacaktım. Bu kararlılığım sayesinde. Ortaokulun bitiminde Anadolu lisesi sınavını kazanmıştım. Artık bir engelin kalmadığına, sıkı çalışmayla hedefime çok yakın olduğuma inanıyordum. Çok mutluyum artık, hemşirelik kesin diyordum. Tabi ki annemden o darbe gelinceye kadar…


11.06.2014    Mehmet Halis ERDiNÇ                         hikayemizin asıl adresi www.soylerim.com